En son Miskincik’e gittiğimde yolu karıştırmıştım. Birlikte gittiğimiz Kadastro Memuru da şaşırmıştı yolu bilmememe. Çok bilmiyorum yani babamın köyünü. Birçok kişiyi tanırım köyden, ama isimlerini hatırlayamam çoğu kez. Çocukluğumda babamın dükkânına alışverişe gelenlerden kimse kalmadı, onlardan sonraki nesle de kıyısından köşesinden göz aşinalığım var.

Bunları neden yazıyorum?

Son günlerde Miskincik üzerinden bir algı yapılıyor. Babamın köyü olması nedeniyle nefsime ağır gelen ithamlar karşısında kalemim susmadı anlayacağınız. Yeni adı Dereyaka olan köyümüzün geçmişinde kendi çapında çok kıymetli isimler çıktı. Bunlardan en önemlisi Senatör Ali Altuntaş’tı. Ali Altuntaş yalnız Senatör değil, yurdun çeşitli yerlerinde Kaymakamlık görevleri de yapmış bir isimdi.

Keza Ömer Faruk Altuntaş, siyaset kulvarında çok önemli görevlerde bulundu. Birçok bürokrat, siyasetçi ve eğitimci bugün hala çok önemli mevkilerde memlekete hizmet ediyorlar. Kendimi de işin içine katarsam, Rahşan Ecevit’in kurduğu DSHP’nin son genel başkanı, Tokatlı ilk genel başkanım. Demek istediğim, Dereyaka/Miskincik öyle algı çalışmalarına kurban edilecek bir köy değil.

Her köyün, kasabanın, ilçenin ve şehrin iyi ya da kötü diye niteleyeceğimiz insanları vardır; bu tanımlamaları insanların toplum içindeki konumlanmalarına göre yaparız. Hak, hukuk adalet duygusundan uzak, kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından üstün tutan kişilerin değer yargılarıyla hareket edemeyeceğimize göre, köyleri etiketleyip yaftalamak isteyenlerle de aynı yerde olamayız.

Daha bankamatik kuyruğunda bile, birbirinin sırasına göz dikip öne geçmek isteyen bir toplumun adaleti başka yerlerde araması bana hep ilginç gelmiştir. “Bu ülkede hak yemek, sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi” demişti şair İsmet Özel. Tam da öyle işte: Her yerde işini halletmek için torpil peşinde koşanların sürekli “iyilik/adalet/doğruluk” tantanalarını dinledikçe bu kavramlara olan inancımızı da sorgular hale geldik.

            Dolayısıyla şunun iyi bilinmesi gerekir: Dereyaka/Miskincikli bir isim Tokat Belediyesi’nde ilk kez bir makama gelmedi. Bu şehirde Dereyaka/Miskincikli belediye meclis ve encümen üyeliği yapan büyüklerimiz oldu geçmişte. Hepsi de liyakat ve “insanlık” abidesi isimlerdi. Misal Aydemir Alpay… Belki hatırlayanlarınız olacaktır; gerek ticaretinde gerekse de siyasetinde, adına müsemma bir “demir katılığında” güvenin ve itimadın simgesiydi. Amcamız olmasının ötesinde, gerçekten toplumun her kesiminin sevip saydığı bir kanaat önderiydi.

            Bu köy din adamı, asker, öğretim üyesi, akademisyen, eğitimci, avukat, esnaf, gazeteci, kaymakam, siyasetçi, genel başkan çıkarmış bir köydür anlayacağınız. Yani Dereyaka/Miskincik deyince kendi karanlık ve şaibeli geçmişlerini unutup ahkâm kesmeye kalkanların önce bir durup aynaya bakmalarını öneririm. Miskincik’in tertemiz insanlarını birkaç olumsuzluk üzerinden lekelemeye çalışanlar, bu şehirdeki suç kayıtlarının orantısal olarak dağıtıldığında ortaya çıkan tabloya bakmalıdırlar. İnsanları karalamak, iftiralar atmak, çamur at izi kalsın anlayışıyla davranmak kimseye bir fayda getirmez. O yüzden herkes kurduğu cümlelere dikkat etsin, ağızlardan çıkan sözlere gem vursun.

            Kaldı ki sadece Dereyaka/Miskincik öznelinde de düşünmemek gerekir. Tokat’ın yaklaşık 34 köyünde varlığını sürdüren bir topluluktan söz ediyoruz. Taşlıçiftlik, Güğümlü, Ulaş, Söngüt Arzupınar,  Güzeldere, Dereköy, Pazar, Çayköy, Kaledere, Şenyurt, Hacılar, Kışla, Gaayi, Dökmetepe başta olmak üzere, 34 köyün kitlesel varlığını kimse yok sayamaz. “Miskincikli” diye yaftaladığınız kesim böylesine büyük bir coğrafyada iz bırakmış insanlardan oluşuyor anlayacağınız…

            Bir yerde haksızlık ve adaletsizlik varsa en başta biz karşı çıkarız; babamızın-atalarımızın köyünden de olsa yanlışı yapan doğru insan olamaz. Ama sadece önyargılar ve tarihsel düşmanlıklar nedeniyle koca bir milleti, aziz bir köyü yok saymak, karalamak ve iftiralarla küçük düşürmeye çalışmak sadece bu eylemlerin sahiplerini alçaltır ve çukurlaştırır.

            Etnisiteyi, mezhepçiliği, insan seçmeyi bırakıp herkes işine odaklansın; insanları köyü, mezhebi, meşrebi, kültürü ile yaşantısını sorgulayarak ayrıştıranlar ve “Mskincikli’den Başkan Yardımcısı olur mu?” hadsizliğini yapanlar ise şöyle bir arkalarına yaslanıp izlesinler bakalım, o aziz anneler ne yiğitler doğururmuş…