Tokatlı Ebû Bekir Kânî Efendi 18’inci yüzyılın yetiştirmiş olduğu şair ve yazarlarımızdan birisi… Mizahın hayatında önemli yer tuttuğu Kâni, klasik şiir geleneği etkisindeki “mürettep divanı”nın (Arap harflerine göre her harften en az bir gazel yazarak başka nazım şekillerinde yazılmış şiirler ile birlikte düzenlenmiş divana “mürettep divanı” denir) yanında, latifeleri ve mektuplarıyla da yaşadığı devrin kültür tarihine önemli katkılarda bulundu.

Tokatlı Ebû Bekir Kânî Efendi ile ilgili en kapsamlı çalışmayı Yardımcı Doçent Doktor İlyas Yazar yaptı. İlyas Yazar Hoca’nın yazdıklarından edindiğimiz bilgilere göre Kânî, şair olarak devrinin ikinci sınıf şairleri arasında yer alırken, mizah açısından yüzyılın önemli temsilcilerindendir. 18’inci yüzyılın divan şairleri arasında yerini alsa da Kânî Efendi’nin bilinen en büyük özelliği mizah ve nüktedanlığı olarak biliniyor.

1712 yılında Tokat'ta doğan ve asıl adı Ebubekir olan Kânî Efendi, sonrasında “Ebubekir Kani” olarak ismini duyurdu. Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre İlk gençlik yıllarında derbeder bir hayat süren Kânî Efendi, Mevlevilik tarikatına girmiş ve uzun yıllar boyunca Tokat Mevlevihanesi'nde hizmet etmiş. 1755 yılında Trabzon valisi Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa 3’üncü kez Sadaret Makamına (bugünkü adıyla İçişleri Bakanlığı) tayin edilince Tokat'a uğrayarak bir kasidesini çok beğendiği Kânî'yi de beraberinde İstanbul'a götürdü. İstanbul'da Divan Kalemi'ne giren Ebubekir Kânî, Ali Paşa'nın 1 yıl sonra sadrazamlıktan ayrılmasıyla Silistre Valisi’ne divan kâtipliği yaptı. Uzun süre bu göreve devam etti.

1792 yılı Şubat ayında vefat ettiğinde dönemin divan şairlerinden Sürurî, Ebubekir olan Kânî Efendi’nin ölümü için "Her sözü cevher madeniydi, gitti Kânî" mısrasını yazdı. Kabri Eyüp'te Feridun Paşa Türbesi’nin bitişiğinde olan Ebubekir olan Kânî Efendi nüktedan, kibar, hoşsohbet, hemen her sözünde nükte bulunan ve çevresinde çok sevilen bir mizah ustası olarak tanındı. Yine kaynaklardan okuduklarıma göre Bükreş'te bulunduğu sırada sevdiği bir kızın kendisinden Hıristiyan olmasını istemesi üzerine söylediği, "Kırk yıllık Kânî olur mu Yani" sözü, bugün hâlâ sıklıkla kullanılan bir vecize haline gelmiştir.

Tokatlı Ebû Bekir Kânî Efendi gibi şimdilerde Tokat’ta nice bilinmeyen ve unutulan değerlerimiz var. Bu kıymetlilerimizi Tokatlılar ile buluşturmalıyız. Bu konudaki en büyük görev de belediyeye düşüyor. Paydaş kurum olarak da üniversitemiz bu mevzularda önderlik yapmalı ve yapacağı konferans etkinlikleriyle şehrin değerlerine sahip çıkmalıdır. Dolayısıyla TOGÜ’deki Edebiyat Fakültemize büyük işler düşüyor.

Örneğin, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan Yardımcı Doçent Doktor İlyas Yazar’ın Tokat’a davet edilerek Ebû Bekir Kânî Efendi ile ilgili bir konferans vermesini sağlamak çok zor olmamalı. Sadece Tokatlı Ebû Bekir Kânî Efendi ile ilgili değil, bu şehrin hafızasından silinmiş değerlerimizi olabildiğince yeniden hatırlamalı, yazılı kaynaklara dökmeli, şehrin arşivinde saklamalıyız. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi bünyesinde oluşturulacak bir “arşiv” çalışması bu konuda belki de yapılabilecek en hayırlı işlerin başında geliyor. Bu şehirde doğmuş, Tokat’a katkı sunmuş sanatçısı, şairi, eğitimcisi, ticaret erbabı her kim ya da kimler varsa belirlenmeli, yüzyıllar öncesinden bugünlere aktarılması gereken “değerler bütünü” şehrimizin arşiv kayıtlarına girmelidir.

Dolayısıyla “Kırk yıllık Kânî olur mu Yani” sözünün sahibi de bir Tokatlı olunca, üniversitemiz bünyesinde oluşturulacak “Tokat Kent Arşivi”, bugünün en önemli ihtiyacı olarak karşımızda duruyor. Bu ihtiyaç, “geçmişi bilip yâd etmeden bugünümüzde nasıl rahat edecek, geleceğe nasıl güvenle bakabileceğiz?” sorusunun da yekten cevabı üstelik.

(Gazeteci Yazar Hüseyin Alpay’ın bu köşe yazısı ilk olarak 29 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.)