Bu şehrin tarihsel öyküsünü, coğrafyasındaki bereketi, insanlarındaki kadirşinaslığı ve buna benzer hasletleri anlatacak değilim. Zaten size yeteri kadar bu mevzularda sunum yapılmıştır muhtemelen… Tokat’ın önemsenmeyen, “sorun” olarak görülmeyen ya da “nasılsa birileri çözer” algısıyla görmezden gelinen, güç yetmeyen, halbuki gerçekte çok önemsiz, birkaç talimatla çözülebilecek meselelerinden bahsetmek istiyorum kısaca size.

            Bunlardan ilki şehrin yeni bir Anadolu Lisesi’ne olan ihtiyacıdır. LGS puanlarındaki başarı sıralamasına göre okullara dağıtılan çocuklar, istemedikleri okullarda okumak mecburiyetinde kalıyorlar. Puanları iyi olanlar zaten “iyi” diye değerlendirilen bir-iki liseye gidebiliyorken, kıl payı oraları kaçıranlar zeki oldukları ve gelecek vaat ettikleri halde yeterli sayıda Anadolu Lisesi olmadığı için “adrese dayalı mecburiyetle” meslek liselerine yönlendiriliyorlar. Sınıf mevcutları sıkışık, fiziki ortamlar uygun değil, eğitim bu haliyle çok can sıkıcı anlayacağınız. Bizim yazdıklarımızı bir kenara koyun, öğrenci ve velilerle görüşün ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

            Öte yandan Tokat’ta “Atatürk Lisesi” diye bir lisenin varlığı, yıkılıp yenisini yapmak istendiğinde bir daha yapılamayarak mevcut bölgesinin çok daha uzağındaki başka bir okula nakledilip yok edildi. Yıkılan yerin altından çıkan tarihi eserler nedeniyle oraya yeni bir okul yapılamadı. Okulun bulunduğu o bölge yoksul ailelerin ikamet ettiği bir yerleşim yeri. Şimdi aileler yaklaşık 3 yıldır ceplerinden otobüs parası vererek çocuklarını 3 kilometre ötedeki liseye gönderiyorlar. O bölgeye yeni bir Atatürk Lisesi yapılamamasını ise “uygun yer bulamıyoruz” gerekçesiyle açıkladılar bugüne kadar. Oysa yer var Sayın Valim. İstenildiğinde bulunabileceğini de ayrıca hepimiz biliyoruz…

            Ve bu meselelere ekleyeceğimiz en son ve en “hazin” olana sıra geldi Sayın Valim… Merkezde, hemen ana caddenin yanında Endüstri Meslek Lisesi tam 3 yıldır güçlendirme çalışması için tadilatlarla kısmen yıkıldı. Ama 3 yıldır ana binanın içerisindeki teknik ekipmanların başka bir yere taşınamaması nedeniyle orası öylesine atıl, pis ve mezbelelik olarak görünüyor ki size anlatamam. Şehrin merkezinde, herkesin gözü önünde, her gün önünden binlerce insanın geçtiği okulun önünde yaban otları devasa bir orman oldu, inşaat pisliği her yere saçılmış vaziyette gözlerimizin içine batar hale geldi, ama kimsenin gücü oradaki bu hazin görüntüyü kaldırmaya yetmedi.

            Kıymetli Valim… Bu şehir Recai Akyel’i, Mustafa Taşkesen’i, Cevdet Can’ı, Ömer Toraman’ı, Ozan Balcı’yı, Numan Hatipoğlu’nu gördü, yaşadı ve çok sevdi. Recai Akyel’in toplumun bütün kesimleriyle olan muhabbetini, caddede yağmurlu havada elinde şemsiyesiyle gezmesini, Cevdet Can’ın yöresel oyunumuz “ellik” oyununu müziği duyduğu her yerde oynamasını, Ozan Balcı’nın bitmeyen enerjisiyle sorunları yerinde ve ertelemeden çözmesini, pratikliğini, bu toplumun her rengiyle olan ahenkli uyumunu yaşadı Tokat. Umuyor, diliyor ve inanıyorum ki siz de bu değerli valilerimiz gibi gönüllere girecek, kimsesizlerin kimsesi olacak, şehrin ve toplumun kaderine adaletinizle hükmedeceksiniz. Kaldı ki geldiğiniz Bakırköy Kaymakamlığı’ndaki adalet terazisinden şaşmadan yaptığınız görevinizde yüreklere dokunan hizmetlerinizi çokça duydum da.

            Değerli Valim, muhtemelen bu Erzurum fıkrasını duymuşsunuzdur: Bir Mülkiye müfettişi doğuya teftişe giderken ihtiyar bir Erzurumlu köylüye misafir olmuş. Sohbet sırasında Mülkiye Müfettişi yaşlı amcaya “Baba, memlekette kaç vali gördün?” diye sorunca, “On, onbeş vali hetirimdedir…” yanıtını almış. “Peki bunlardan kaçı hizmet etti, kaçından memnunsunuz?” sorusuna da amcamız, “Allah geni geni rehmet etsin, Mustafa Paşa’dan çoh memnunduh!” demiş. Mülkiye Müfettişinin “Bu Mustafa Paşa ne hizmetler etti ki onbeş valinin içinde ona rahmet okudun?” sorusuna ise bilge dedemiz, “Beg, o vali Erzürüm’e varmadan yoldayken vefat etmişdi. Gerisini sen anna!” cevabını vermiş…

            Bu ülkenin kadirşinas insanları yıllarca devletle milletin arasına örülen duvarlar nedeniyle sahipsiz kaldı. Ama sizler gibi liyakatli, vatansever ve adaletten ayrılmayan Valilerimizi görüp tanıdıkça, “Keşke Erzurumlu amcamız son 15-20 yıla tanıklık edebilseydi ve ‘Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’ sözünün nasıl ete kemiğe büründüğünü görebilseydi” demekten kendimi alamıyorum…

            Bu vesileyle bir kez daha hoş geldiniz, sefalar getirdiniz kıymetli Vali, aziz Abdullah Köklü…