Gazetelerde geçtiğimiz gün şöyle bir habere rastladım:

“İddiaya göre, Tokat kent merkezindeki Fatih İlkokulu'nda İngilizce öğretmeni Emine D, velilerin olduğu WhatsApp grubuna, yaramazlık yapan öğrencinin ismini yazdı. Bu duruma sinirlenen A.Ş. isimli veli okula gelerek, koridorda Emine D. ile tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine veli A.Ş, öğretmenler odasına geçen Emine D'nin yakasından tuttu. Emine D, hastaneye giderek darp raporu aldı. A.Ş. ise ifadesi alınmak üzere emniyete götürüldü.”

Olay son derece yanlış, şiddete yönelen her eylemi doğru bulmamız mümkün değil. Mağdur öğretmene geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Aslında bu olaya bir de başka açıdan bakmak gerekir:

Bu öğretmen arkadaşımız neden böyle bir yola başvurdu? Niçin söz konusu çocuğun “ötekileştirilmesine” neden olacak bir eylemi yaptı? “Yaramazlık yapan öğrencinin ismini” eskiden sınıf tahtasına yazarlardı, şimdi Whatsapp gruplarına mı yazıyorlar?

Ya da bambaşka bir soru soralım: Bu öğretmen özel bir okulda çalışsaydı, buna cesaret edebilir miydi?

Edemezdi elbette.

Devlet okullarında çocukları asan, kesen, kükreyen, ezen, hakaret eden öğretmenler özel okullarda çalışsalardı tüm bu korkunç eylemleri yapamazlardı değil mi?..

Evet öğrenci yaramazsa, zapt edilmez durumdaysa, söz dinlemiyorsa, ipe sapa gelmiyorsa, bu durumu düzeltmenin başka yolları olmalı. Özel okullarda bu sorunlar nasıl “insani yöntemlerle” çözülebiliyorsa, devlet okullarında da aynı yöntemlerle pekâlâ çözülebilir.

Öğretmenlerin çocuklara hakaret derecesine varan tutum ve davranışları, öğrenci velisini “köylü Mehmet Amca” gibi görerek, anne babalarla üst perdeden konuşmaları doğru değil.

Birçok beden eğitimi öğretmeninin ders saatlerinde hiçbir şey yapmadıkları devlet okullarında; azarlanan, arkadaşlarının yanında küçük düşürülen ve onurları kırılan çocukları ve gençleri daha fazla ne kadar yok sayabilirler?

Aslında meselenin çözümü çok basit:

Bir özel okulda işler nasıl uygar bir şekilde yürüyebiliyorsa, devlet okulları da aynı mantıkla yönetilmelidir. Eğitim öğretimin kalitesini özel okullarda bu devlet nasıl sağlayıp kontrol ediyorsa, kendi kurumlarında da aynısını gerçekleştirmek zorundadır.

Öte yandan 2020’de EBA altyapısının geliştirilmesi ve güvenli okullaşma amacıyla Dünya Bankası desteğiyle başlatılan “Türkiye Güvenli Okullaşma ve Uzaktan Eğitim Projesi” kapsamında hazırlanan dosyada, “Türkiye’de mevcut durumda sosyoekonomik gruplar arasında halihazırda geniş bir öğrenme boşluğu bulunmaktadır.” ifadeleri yer almıştı. Raporda özetle, “Yoksul ve zengin çocuklar arasında 2 yıllık eğitim farkı var.” deniliyordu. Özel okullarla devlet okulları arasındaki eğitim-öğretim farkının bu denli büyük olduğunu, Milli Eğitim Bakanlığı da itiraf ediyordu anlayacağınız…

Hem eğitim öğretimde hem de çocuklara “insanca muamele” konusunda devlet okulları sınıfta kalmaya devam ediyor ne yazık ki…

Dolayısıyla öğrencilerin arasında “toplumsal sınıf farkı” yaratarak onulmaz yaralar açan eğitim sistemini, tüm yönleriyle ele almanın ve aksayan bütün taraflarını onarmanın vakti, geldi de geçiyor bile…