Yazan: Mehmet Doruk

Yunus, sekiz çocuklu bir ailenin en büyüğüydü, bu yüzden omuzlarına ağır bir sorumluluk yüklenmişti. Babası inşaat işlerinde çalışarak ailesini zorlukla geçindiriyordu. Sekiz çocukla yaşam mücadelesi adeta bitmeyen bir savaştı. Yunus, küçük yaşlarından itibaren zekasıyla öne çıkmış, okuma yazmayı erken sökmüş, öğretmenlerinin gözdesi olmuştu. Herkes onun başarılı bir geleceğe sahip olacağına inanıyordu.

Ancak ilkokuldan ortaokula geçeceği sırada babası Yunus’u karşısına alarak, "Oğlum, seni okutacak gücüm yok," dedi. Bu sözler, Yunus’un dünyasını başına yıkmıştı. Üç gün boyunca sessizce ağladı, gözyaşlarını kimseye göstermedi. Ailesi perişandı; onları bu durum daha da çaresiz kılmıştı.

Yunus, sanayide bir motor ustasının yanına çırak olarak verildi. Ustası mert bir adamdı ve Yunus’u kısa sürede kendi oğlu gibi görmeye başladı. Yunus da zekâsı ve çalışkanlığıyla kısa sürede işini öğrenip 14 yaşına geldiğinde ustalığa adım atıyordu. Ancak bir gün, ustası öğle yemeği için markete gittiğinde, Yunus lifin altında çalışırken kaza yaşandı. Lift boşaldı ve Yunus’un üzerine düştü. Ağır yaralı halde bir saat boyunca kurtarılmayı bekledi. Ustası döndüğünde şoka girdi, sanayideki diğer ustalarla birlikte Yunus’u hemen hastaneye yetiştirdiler.

Yunus yoğun bakıma alındı ve üst üste ameliyatlar geçirdi. Ancak kolu kurtarılamadı. Kolunu kaybetmişti ve bu, hem Yunus hem de ailesi için büyük bir yıkım oldu. Anne babası, oğullarını okutamadıkları için mi, yoksa kazadan dolayı mı daha fazla üzüleceklerini bilemediler. Ustası ise Yunus’u hiç yalnız bırakmadı; her gün hastaneye gidip onun başında bekledi. Ayrıca Yunus’un çalışamadığı dönemde bile maaşını ailesine fazlasıyla vermeye devam etti.

Yunus, evine döndüğünde hayalleri yerle bir olmuştu. Geleceği parlak olan o çocuk, şimdi büyük bir sınavla karşı karşıyaydı. Ancak Allah’ın bir gün ondan kolunu alıp ona kanatlar vereceğini o zaman bilmiyordu.

Bir hafta dinlendikten sonra sevdiği işine geri dönmek istedi. Herkes onun çalışamayacağını düşünüyordu, fakat o, daha da kararlı ve güçlü bir şekilde işine geri döndü. Yunus’un kafasında hep bir hayal vardı: Daha az enerji tüketen bir motor tasarlamak. Ustası gittikten sonra gecesini gündüzüne katarak bu hayali gerçekleştirmek için çalıştı. Ancak uzun bir süre başarıya ulaşamadı; pes etmeden bir, iki, hatta üç yıl boyunca denemelerine devam etti.

Bir sabah, Allah’ın bir lütfu olarak aklına parlak bir fikir geldi. Hemen atölyeye koşarak denemeye başladı ve sonunda başardı. Neredeyse hiç yakıt tüketmeyen, çok az enerjiyle çalışan bir motor geliştirdi. Bu buluş, ülkesinin kaderini değiştirecek bir adımdı. Ustasıyla birlikte patentini alıp denemeler yaptılar ve hepsi başarılı oldu.

Yunus’un buluşu kısa sürede ülke çapında büyük yankı uyandırdı. Medya peşini bırakmadı, devlet ona kredi tahsis etti ve ustasıyla birlikte küçük bir fabrika kurdular. Zamanla bu fabrika büyük bir holding haline geldi. Fabrikanın girişine Yunus’un kolunu kaptırdigi lifti holdigin önüne koyar ve üzerine Rabbinin kolunu alıp Kanat takmayacsgink nerden bilirdim ki...

Bir gün Cumhurbaşkanı’ndan bir davetiye aldı. Yunus’un başarısı dünya çapında kabul görmüş ve motor ihracatına başlanmıştı. Ödül törenine çağrılan Yunus, heyecandan kalbinin yerinden fırlayacağını hissetti. Onun rahat ettiği yer motorların arasında çalıştığı atölyeydi, sahnede olmak ona yabancı geliyordu. Ancak sahneye çağrıldığında ve Cumhurbaşkanı ona "Bizden ne istersin?" diye sorduğunda Yunus, gözlerini kaçırmadan şu cevabı verdi:

“Efendim, ben güzel konuşamam, ama sanayide çalışan çocukların sigortalarının yapılmasını ve maaşlarının asgari ücret seviyesine çekilmesini talep ediyorum. Bana ne düşerse onu yapmaya hazırım.”

Salon bir anda sessizleşti. Cumhurbaşkanı, bugüne kadar çocuk işçilerin sigortalarının yapılmadığını fark edince bu gerçeği ilk kez görmüş oldu. Ertesi gün Cumhurbaşkanı, ilgili bakanı çağırıp gerekli işlemlerin başlatılmasını emretti. Yunus, sadece ülkesini değil, sanayide çalışan genç kardeşlerini de kurtarmıştı.

Bu büyük buluş, sadece ülkenin teknolojik gelişimi için değil, aynı zamanda toplumsal farkındalık için de bir dönüm noktası olmuştu. Yunus’un azmi ve cesareti, sanayide çalışan çocuklar için yeni bir geleceğin kapısını aralamıştı.