Yukardaki başlık, Sayın Feridun Gürgünoğlu’nun, geçtiğimiz Mart ayında yayınladığı kitabının adı.

Yazar, 1950 Tokat doğumlu; İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun bir Yüksek Mühendis Mimar.

Altı yıl Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nda ve 1983 ‘ten itibaren de 37 yıl özel sektörde çalıştıktan sonra 2020 yılı başında emekli olan Sayın Gürgünoğlu siyaset ve sporla da ilgileniyor.

Ben kendisini önce sosyal medyada yayımladığı özellikle siyasî yazılarından tanımış, sonra da bir dostlar sofrasında beraber olmaktan mutluluk duymuştum. Çünkü, O da, benim gibi - benden on yaş küçük olmasına karşın- 68 kuşağının iz bırakan eylemlerine karışmış, yurtsever devrimci kişiliğinden hiç ödün vermemişti.

Gürgünoğlu Ailesi, tüm mensuplarıyla dürüst, ilkeli ve çalışkan, Tokat’ın aydınlık yüzünü temsil eder. Bu nedenle kitabı çıkar çıkmaz temin edip okudum.

*

“Ayak İzleri” yazarın eğitim ve iş yaşamındaki anılarını anlattığı bir kitap. Feridun Gürgünoğlu yazmaya “yazar değilim” diye başlamış. Ancak bu onun alçakgönüllü oluşundan kaynaklı bir ifade… Çünkü, kurduğu kusursuz cümlelerle, son derece akıcı bir anlatıma sahip! 124 sayfalık kitap bir çırpıda okunuveriyor. Sosyal medyadaki yazıları da öyle…

Kitap, İstanbul’da Atakar Yayıncılık Ltd. Şti. tarafından basılmış. Karton kapaklı, 13.5x21 cm. boyutunda, fiyatı 70 lira.

*

Yazar kitabını 7 bölümde kaleme almış. Birinci bölümünde iş hayatına atılıncaya kadarki hayatından kesitlere, diğer 6 bölümü çalışma hayatındaki anılarına ayırmış. Bu kitap, sıradan bir insanın anıları olsaydı hiçbir değer taşımazdı. Ama sıra dışı, ilkeli, entelektüel ve mesleğini çok iyi bilen, gözlem gücü yüksek bir insanın anıları olunca iş değişiyor.

Kitap, mimar, mühendis ve taahhüt işleri yapanların işlerine çok yarayıcı bilgi ve deneyimlerle dolu. Ama ben bundan daha çok, onurlu, her daim dik duran, mesleğinde yetkin bir mimarın, satır aralarında anlattığı ülkemizin yönetimi ve insan manzaralarıyla ilgili anılarıyla ilgilendim.

Bizlere okulda insan kişiliğini oluşturan üç ana ögeden söz edilmişti. Anne-babadan genlerle alınanlar, sosyal çevre ve eğitim. Buna dördüncü bir ögeyi –belli bir yaşa kadar alınan hayvansal proteinlerin beyin yapısını etkilediğini- zamanın iktidarınca kara listeye alınan beslenme uzmanı Osman Nuri Koçtürk’ten öğrenmiştik.

Feridun Gürgünoğlu’nun kişiliğinin oluşmasında en önemli faktörün babası olduğunu düşünüyorum. O çalışkanlığını, ilkeli oluşunu ve dürüstlüğünü babasından almış olsa gerek! …Babama ne zaman “kimiz” diye sorsam, ne önemi var gibi ‘insanız, insan olmaya bak’ diye terslerdi. …Ot kök üstüne biter ama, esas olarak kökün değil; eğitilip yontularak iyi ve muteber insan olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.”

*

 Gürgünoğlu, kitabında bir olayı anlatırken, araya ustaca, doğru olan hüküm cümleleri sıkıştırıyor. Örneğin inşaatta kurban kesilmesini anlatırken “Kurban kesmekle kaza bela savrulmuyor” , “Köylü işçiye güven olmaz, bir gün gelir, ertesi gün gelmez” gibi…

Zaman zaman anlatımına ince bir espri katıyor: “Prof. Muammer Aksoy, petrol emperyalizmi konusunda konferans veriyordu. O kadar enteresan şeyler anlatıyordu ki, sanki çok sonra emperyalistler tarafından suikastla öldürülmeyi hak ediyordu.(!)”

İTÜ’deki öğrenimi esnasında Gürgünoğlu hem şeklen hem de düşünsel olarak farklılaşmaya başlar. “… favori de bırakıyor, İspanyol paça da giyiyorduk. Ama esas değişimimiz başka türlü oldu: Siyaset. İnsan hakları, işçiler, sömürü düzeni, Amerikan emperyalizmi. Ya Allah dedik girdik, siyasetin içine. Zaten biz okula başlamadan iki ay önce Amerikan 6.Filo askerlerini denize dökenlerin çoğu  ‘Teknikli’ idi. Taşkışla’nın hemen önündeki duvara ‘İt ve Amerikalı giremez’  yazmıştı ağabeylerimiz.”

… .  .

“Sadece üniversitede değildik. Sokaklarda, toplantılarda, panellerde, yürüyüşlerde, protestolarda ve fabrikalardaydık… Türkiye’de neler oluyor, kim ne yapıyor, neyin peşinde koşuyor öğreniyorduk.”

… .  .

“Türkiye’de işçi hareketi, Avrupa’daki gibi hızlı gelişmedi. Sonuçta yarı feodal bir ülkeydik. İşçilerimizin neredeyse tamamının kökleri köylerdeydi. Büyük kentlere gelip çalışmalarına rağmen yine köylü gibi yaşıyorlar, köylü gibi düşünüyorlardı. Bu çok çetrefil bir mücadeleydi. Arkasında sağlam bir parti olmadan olmuyordu.”

Gürgünoğlu, kitabın bir yerinde “Mimar dünyaya farklı bakar”  diyor. Bu çok doğru. Ancak gerçekten mesleğinde yetkin olan mimarlar için geçerli bir söz. Yaratıcılığı ve gelenekten farklı bakış açıları olmayan sıradan mimarlar için geçerli değil.

Spinoza: “En güçlü insan, en bağımsız insan, aklının buyruğuna giren insandır” der. Gürgünoğlu, ortaokuldan sonra tüm dogmalara kapısını kapamış birisi. Tabii sadece cehaletten ve gelenekten gelen dogmalara değil dinsel dogmalara da…

Kitapta anılar anlatılırken yeri geldikçe günümüzle ilgili eleştiriler de yapılmış. Örneğin: “Bugünü düşünün, yirmi küsur yıldır kanı iliği sömürülmesine rağmen boynunu bükmekte ve emeğine kan doğrayanlara oy vermeye devam eden günümüz emekçilerine bakarsanız; az mı yol kat edilmiş dersiniz?”

… .  .

“… son 20 yılda karşılaştığım valilerin çok yetersiz olduklarını, AKP İl Başkanı gibi davrandıklarını ve özellikle devlet ciddiyetinden son derece uzak insanlar olduklarını üzülerek müşahede etmiş, bu ülke nereye gidiyor diye kaygılanmışımdır hep”

*

Feridun Gürgünoğlu’nun 37 yıl özel sektörde proje, büro, şantiye şefi, proje müdürü olarak çalıştığı yıllara ait anılarını anlattığı bölümleri okurken de birçok yerin altını çizmiştim. Ama bir yerel gazetede yayınlanacak bu kitap tanıtma yazısında o bölümlerden söz etmeyeceğim. Ancak, yazıyı sonlandırırken, Feridun Bey’in 2013 yılında, meslekte 40 yılı doldurduğunda İTÜ albümüne gönderdiği özgeçmişinden bazı satırları da yazıma almak istiyorum:

“Babam şövalye ruhlu, baş eğmez, güçlü bir adamdı.

Üç kardeştik, yokluk göstermeden okuttu üçümüzü de.

68’li olmak.

Evet, 68’li olmak müthiş bir şeydi. Türkiye bizimle sancılanıyor, haykırıyor, isyan ediyordu. Biz 68’liler donup kaldık 68’de. 68’le donduk ve bir daha çözülmedik Tüm hayatımızı belirledi 68 bizim.

Üstüne üstlük bir de İTÜ’lü olunca, yani 68’li ve İTÜ’lü olunca.

Artık yalan söyleyemez, artık emeğe saygısızlık edemez, avanta peşinde koşamazdık.

Kendisini, ülkesini, dünyayı umursayan, önemseyen bir kuşak.

Emeğe, doğaya, tarihe, bağımsızlığa, kurtuluşa ve bunlar için kavgaya saygı.

Hep dik başlı, gururlu, ac veya tok, eğilmemek, bükülmemek, emek, emek, emek…

Bu bahtsız ülkenin bahtsız bir kuşağıyız ama hiç ölmeyeceğiz biz, teslim olmayanlar ölmez çünkü!”

 “Ayak İzleri” okunası bir kitap. Ben severek okudum. Feridun Bey’in emeğine sağlık.

Şimdi sıra, onun sosyal medyada yayımladığı ve “deneme” türünde olan yazılarının bir kitapta toplanması…