İdrak ettiğimiz bu Ramazan ayını da kutuplaşma vesilesine dönüştüren Milli Eğitim uygulamalarına şahit olduk. Pansiyonlu okullarda öğle arası verilen yemeklerin kaldırılması, oruç tutmayan öğrencilerin mağduriyetlerine yol açtı açmasına da kimsenin umurunda olmadı. “Herkes oruç tutacak” anlayışını dikte eden Milli Eğitim, bu konuda sadece mağduriyetlere yol açmadı, “kul hakkına” da girdi.

            Bu topraklar yüzyıllardır barışın ve hoşgörünün yeşerdiği yerler olarak bilinir. Her ne kadar mezhep katliamlarından başörtüsü mücadelesine kadar birçok olumsuzluklar yaşansa da derin bir hoşgörü iklimini bağrında yaşatan Anadolu, tüm bu sorunlarını aşarak bugünlere geldi. Geçmişte nasıl başörtüsü yasağına karşı durduysak, temel hak ve özgürlükler konusunda her zaman mağdurun yanında olduğumuzu bu şehirde yaşayan herkes bilir. Darbelere ve cunta girişimlerine karşı tavizsiz duruşumuzdan, fikir ve kanaat hürriyeti için kimsenin ne düşündüğüne bakmadan her zaman mağdur edilenlerden yana olduğumuza hemen herkes şahittir.

            Bugün de aynı minvalde, aynı yerdeyiz ve “Okul kantinlerinin bile kapatıldığı bir Ramazan ayında binlerce çocuğumuzu açlığa mahkum etmek hangi aklın ürünü olabilir?” sorusunu sormadan edemiyoruz. Yemekhaneleri ve kantinleri kapatanlar, tuttukları oruçların Hak katında kabul olmasını beklerken, mazeretleri nedeniyle oruç tutamayan mazlum çocukların haklarına girdiklerinin farkında değiller sanırım. Kaldı ki bu ülkede Muharrem ayında oruç tutanlar için hiçbir tedbiri almayan Milli Eğitim, Ramazan ayındaki baskıcı tutumunu göstere göstere sürdürüyor.

            Okul yemekhanelerini ve kantinlerini kapatan, her öğrenciye parmak sallayıp oruç tutmaları yönünde baskı kuran Milli Eğitimin adalet ve merhamet eksenli bir yönetimden uzak olduğunu anlıyoruz. Bu ülkede ne zamandan beri oruç tutanlar tutmayanlardan üstün sayılıyor? Bunu nerden anlıyoruz, İstanbul Kadıköy Milli Eğitim’in 23 maddelik yazılı emrinden… Özetle diyorlar ki o 23 maddede, “İlk ve ortaokullarda tekne orucu tutulacak, oruç tutanlara başarı belgesi verilecek”

Peki başarı belgesi vermediğiniz “diğerleri” olmayacak mı? Biz bu “siz/biz” ayrımını ortadan kaldırmak için kendimizi bu kadar paralarken, bu ayrıştırıcı dil ve uygulama niye?

            İstanbul’a da gitmeye gerek yok. Tokat’taki pansiyonlu okulların da yemekhanelerini kapattılar, öğle yemeği vermediler, sadece sahurda oruç tutanlara yemekhaneleri tahsis ettiler. Yetmedi, kantinleri kapattılar, çocuklar hiç olmazsa su, kraker gibi şeylerle açlıklarını geçiştirsin istemediler.

            İlber Ortaylı bir kitabında Osmanlı’daki Ramazan ayını anlatmıştı. Ramazan’ın bugünkünden çok daha telaşla karşılandığı o günlerde kimsenin orucuna karışılmadığını anlatan Ortaylı, Müslüman aleminin halifesi sıfatını taşıyan Abdülhamit’in sarayında bile oruç tutmayanların olduğunu ve bu kişilere kimse tarafından baskı uygulanmadığını yazmıştı. Adına “uygarlık” dediğimiz şeyin zamanla paralel ilerlemediğini anlıyoruz bu ve benzeri bilgilerden…

            Osmanlı için yanıp tutuşan egemenlerin Osmanlı’dan öğrenecekleri çok şey var demek ki. Dilerim, Cumhuriyete olan kinleri hiç olmazsa Osmanlı’yı doğru okuyup anlamakla bir nebze olsun geçer ve Hak katında daha fazla vebale girmeden çocuklarımıza baskı uygulamaktan bir an evvel vazgeçerler. Bu ülkenin hiçbir evladının dünya görüşü ve dini alışkanlıkları nedeniyle ayrımcılığa uğramasına asla izin verilmemelidir. Anadolu topraklarında bin yıldır yaşattığımız kardeşliğimizi kim ne yaparsa yapsın bozamayacak. Bozmak isteyen kimler varsa da karşısında bir bütün halinde Türkiye’yi bulacak.

Umuyor ve diliyorum ki Milli Eğitim, yaptığı bu yanlıştan hiç olmazsa önümüzdeki yıllarda döner ve birliğimize kastedecek, mağduriyetlere yaratan yanlış Ramazan ayı uygulamalarından vazgeçer.