Salih Ertaçoğlu yazdı

Diyarbakır Tavşantepe köyünde 8 yaşında bir kız çocuğumuz, vahşice öldürülüp dere kenarında üzeri taşlarla örtülü bırakılıyor. Çoğu aileden 24 kişi gözaltında ifadeleri alınıyor.

Bütün imkanların seferber edilmesine rağmen, 20 haneli köyün içinde Narin bulunamamıştır. Sonunda bir itirafçının yer göstermesi sonucu, dere kenarında cansız beden bulunmuştur.

Aramaların yetersiz kaldığı 24 saat takibinin yapılamadığı da aşikârdır.

Bu konu 1971 yılında, yanılmıyorsam, İstanbul’da bir yabancı öldürülüp cesedi saklanıyor. Dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Org. Faik TÜRÜN sokağa çıkma yasağı koyarak İstanbul’u aratıyor. Daha öğle vakti olmadan ceset bir evin kafesinde bulunuyor. O zamanın şartlarında bunu başaran irade bugün maalesef kalmamıştır. Çeşitli etkenler devreye giriyor. Konunun takipçisiyiz diyenlere, ölüye değil diriye bakın yaşatın, diyoruz. Ölenin yaşam hakkı nerede kaldı? Kim sağlayacak?

Diğer bir konu, teğmenlerin kılıçlı tören sonucu yaşananlar çok çirkin boyutlara taşındı.

“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” kitap gibi sözdür.

İzmir’de önceki gün oynanan milli maçta da on binler hep bir ağızdan “Ne mutlu Türküm diyene, Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye stadı inletti.

Bu söylemlerden nem kapanlar, dönemleri içinde cemaatle kol kola, yan yana durarak kurdukları mahkemelerde TSK’nın vatansever komutanlarını, hatta Genel Kurmay Başkanı’nı bile yargılatıp müebbet hapis cezası verdirenlerin konuşmaya hiç hakları yok. Cezaevlerinde haksızca canlar verildi. Kalıcı hastalıklara yakalandılar, perişan hale getirildiler. 15 Temmuz’da ancak akılları başlarına geldi. Türk askeri Mustafa Kemal Atatürk’ün askeridir. Hiç olmazsa yakın geçmişten ders alınmalı, birazda utanılmalı.

Sevgi ve saygılarımla…